YOKUŞA AKAN SULAR
Her insan seçimi elinde olmadan belli bir coğrafyada doğar. Ardından bu coğrafya ve çevresindeki etmenler ile beraber insan şekil alarak büyüme evresine girer. Bu büyüme evresi devam ederken veyahut tamamlandıktan sonra da beklenmeyen nedenler ya da olanaklar sebebiyle insan toplumunu, çevresini değiştirebilir. Tıpkı hikayedeki ana karakterimiz Bican’nın yaşadığı durum gibi.
Bireyi yaşadığı toplum etkiler, fikirleri, mantığı, konuşması çevresindeki insanlara benzer. Bu durumu da kitapta meydana gelen olaydan hareketle düşünebiliriz. Kişi toplumdakileri dine bağlı, saygılı olarak görürse o da olgunlaşıncaya dek yani sorgulamaya kendi hür düşüncelerini ortaya çıkarıncaya dek böyle devam eder ve toplumdakilerin birer aynısı şeklinde hayatını sürdürür.
Bican ‘’Mukaddime’’ bölümünde olduğu gibi ilk başlarda kırsal kesimden kente geldiğini kabullenmeden hareket etmeye başlar. Kent algısı ile yaşayan bireyleri sürekli olarak köydeki insanlar ile karşılaştırmaya çalışır. Zaman ilerledikçe bu durum kabullenerek karşılaştırma olarak değişir. Tıpkı ‘’Bekaret’’ adlı bölümde Anadolu çocuğu Bican’da meydana gelen farklılaşmalar gibi. Daha sonra da kişi bu halden kabullenme evresine geçerek kendisini kent algısı yapısına sokmaya çalışır. Son adım olarak da kişi kendini o çevredeki insanların içinde bularak yaşamını devam ettirir. Yani birey yaşadığı her sorunun üstesinden yavaş yavaş gelerek çözebilir. Kişinin bir anda ortama ayak uydurması olanaksız ve tabiat dışıdır.
Kutlu 1970’lerdeki bir zamandan bahsederken bile ‘’Bayramdan Kaçanlar’’ adlı bölümde eski toplumdaki bayram kutlamaları ile modernizimden sonraki zaman ile karşılaştırma yaparak toplumdaki geleneksel din algısının ya da hayata etkilerinin aşama aşama nasıl değişime uğradığını da göstermektedir.
Öğretmen Recai Bey hayatın koşuşturmasından dolayı ikindi namazını kılamaz. Ancak işçi olan Seydali fabrikadakiler tarafından tepkiye uğramış olsa da bu eylemini gerçekleştirir. Öğretmen ikindiyi kılmak istese de şartlar bu duruma müsaade etmez ya da kendisi zaman bulamaz, yazar da bu ‘’ikindiyi kılmak’’ tümcesini sık sık tekrarlayarak okuyucu da etki bırakır.
Kentte de kırsalda da yaşayan toplumlardaki insanlar genellikle dünyevi yaşam için daha da fazla çaba gösterirler. Geleneksel din anlayışına göre bu durumun uhrevi hayat ile eşit orandan olması gerekir. Yazar da ‘’Kalıcı Mıyız?’’ adlı başlığında bu konuya değinerek dünyevi hayatın geçiciliğinden bahsetmektedir.
![]() |
Mustafa Kutlu. |
Dünya’da var olan insanlar özgür, eşit, adaletli ortamlarda çalışarak yaşamlarını idame ettirirler. Mamafih, iş yeri sahipleri oldukları için onları istedikleri gibi çalıştıracaklarını düşünürler. Aksine onların daha huzurlu çalışmalarını sağlayacak bir ortam hazırlamaları, onların fikirlerini önemseyerek hareket etmeleri gerekmektedir. Kitapta kırsal kesimden gelen işçilerin sosyal, ekonomik, siyasal haklarını bilerek grev yapmaları sonucunda açılan ateş sonrasında hayatlarını kaybetmeleri de hayatın bir ağlatısı olarak karşımıza çıkmaktadır.
Mustafa Kutlu’nun ilk hikâye kitabı olan ‘’Ortadaki Adam’’, ikinci hikâye kitabı olan ‘’Gönül İşi’’nin baskıları daha yapılmamaktadır. Bunun nedeni de kendi sesini ve tarzını yansıtmadığını düşünmesinden kaynaklıdır. Ayrıca Kutlu, bir dergiye verdiği mülakatta ‘’Yokuşa Akan Sular’’ hikâye kitabında kendisini bulduğunu belirtmektedir.
Hayat kimileri için güzel kimileri için kötü olabilir. Ancak bu durumun aynı şekilde ilerleyip ilerlemeyeceğini bilmek mümkün değildir. Kişi kendini ne kadar geliştirebilir, değişimlere hazırlıklı olup atlatabilirse hayatta ona o kadar uyum sağlayarak hareket edecektir. ‘’Doğada su yokuştan akar ancak Asi Nehri gibi suyu yokuşa da akmaya hazır olanlar hayatın her anına daima hazırlardır.’’
Yorumlar
Yorum Gönder