-20
20. Bir çocuk bile ilk zamanlar ona kadar saymayı öğrenir, yirmiye kadar saymak zordur onun için. Bizler ise dünyada yaklaşık 20 yıldır ruhumuzla, bedenimizle varız. Ruh için fazla, insan hayatı için kısa sayılabilecek yıl sayısı kadar.
İnsan neden memnun olmaz? Küçükken büyümek, büyürken küçülmek ister. İnsan geri getiremeyeceği ya da durduramayacağını bildiği şeylere etki edemeyeceğini bildiği için memnuniyetsizleşir. Küçük iken büyüyünce her şeyin güzel olacağını, istediğimiz gibi yaşayacağımızı umarak büyüdük. Ama öyle değilmiş.
Bir olgunun belirsiz olması durumu bizi tedirgin eder. Sonucu iyi olsa bile. İnsan önünü, arkasını net bir biçimde görmek ister. Ancak yirmili yaşlar öyle değil. Hayatımızdaki hiçbir şey belli değil. İleride ne olacağımız belli değil. İnsanın bu yaşlarda varoluşsal sancılar çekmesi normal herhalde. Karşısına çok fazla seçenek çıkıyor: mesleği, ilgi alanları, dini, düşünce tarzı, hayata bakışı nasıl olacak diye düşünüyor. Bunların hepsini düşünmek yorucu olsa da bir o kadar da büyüdüğünü hissettirmeye başlıyor. ''Aslında hayatta da oynuyoruz. Toplum içindeyken hepimiz rol yapıyoruz. Değil mi? Yani hepimiz kendimizi olmak istediğimiz gibi göstermeye çalışmıyor muyuz? Çalışıyoruz. Belli bir kahramanı oynuyoruz. Sinemada onun dışında bir şey değil ya o kadar.'' Nuri Bilge Ceylan'ın beyaz perde ile hayatı özdeşleştirmesinden bir kesit. Hayatta kendimizin reklamını yapmaya çalışıyoruz, hayalimizdeki kişi olmayı gaye ediniyoruz.
20 olan bir insanın hayallerine olan umudu artmalı değil mi? Sanki öyle olmuyor, tezatı oluyor gibi. Gerçekleştirmediğini düşündüğü bir hayalden dolayı hayatı kendine zindan edebiliyor tam tersi istediği bir şey olunca da hayatın ona yardım ettiğini ve her şeyin yoluna gireceğini inanıyor. Herhalde 20'lerde olmak duyguları, umudu, hayali de uçlarda yaşamak demek.
Hayatı sorgulamak hayata gelişimizin bir sonucu olabilir mi? Varoluşsal sancı çekmeyen insan var olabilir mi? Bir çocuk bile ona yaptırılmaya çalışan şeylerin sebebini sorar, varoluşsal olarak bunu yapar. Düşünen her insan kendi arkesini arar. Bulabilir mi bilmiyorum :)
Bazen bir şeye kendimizi o kadar kaptırırız ki o olduktan sonra diğer istediklerimizde ,domino taşları gibi, olacak sanırız. Çaba gösterdiğimiz bir şeyin olmadığını görünce dünyamız yıkılır. Bu bir kere olduktan sonra alışırız, bir dahakine gardımızı koruyarak ilerleriz ama bu seferde bilmediğimiz bir başka noktadan darbe alırız. Bunu da öğrenmiş, tecrübe edinmiş oluruz. Sonra da şunu düşünürüz: Hayat bana bunu niye öğretti? Hayatı okumaya çalışır, hatalarımızdan ders çıkarmaya çabalarız ancak bazen ders çıkaramayız. Ders çıkaramayınca hayat bize aynı yerden bir darbe daha vurur, yine öğrenmediysen bir daha... Sonunda öğretmek istediğini öğretmiş olur.
Bizler için her bir sonraki bölüm daha zormuş gibi gelmeye başlar hayatın bu zamanında. Bölümler zorlaşınca da insan hayatı anlamlandırmayı kolaylaştırmak istediği için jokerleri kullanmak ister. İlerleyen bölümlerde mutlu olacağına, hayallerine gerçekleştireceğine olan inancıyla çabalamaya devam eder ve bir gün her şeyin istediği gibi olacağını düşünür.
Etrafımdaki insanları inceliyor, onları sorguluyorum. Bir şeyi neden, niçin yapıyor diye düşünüyorum. Bazen bazı yaptıkları şeyleri sebepsizce yapıyor hissine kapılıyorum. Ancak sonra bir insanın nedensizce yapmayacağını düşünüyor ve bir mantık arıyorum. Bazen sonuca ulaşamasam da bir gün ulaşacağımı umuyorum.
Gülse Birsel, Mirgün Cabas ile yaptığı röportajında 20'li yaşlar için fikirlerini dile getiriyor: ''20'li yaşlar berbat. Derdin çok, hiçbir şey belli değil, ne iş yapacaksın, kiminle evleneceksin, hiçbir şey belli değil, hiçbir meslek sahibi olmayabilirsin, Oscar da alabilirsin, Pulitzer de alabilirsin. Bütün bu ihtimaller çok geniş. Çok fazla yapman gereken seçim var. Hepsi çok yanlış seçimler olabilir. Aşk daha ağır bir şey gibi geliyor insana, ''Nasıl olacak?'' falan. Halbuki önünde çok daha seçenekler olacak, onu bilmiyorsun. Gençlik duygu aralıkları da geniş oluyor. Daha çok heyecanlanıyorsun, daha çok korkuyorsun, daha çok seviyorsun her şeyi falan.'' 20 yaşındaki, duygularını uçsuz bucaksız bir okyanustan aldığını düşünüyor olabilir, onları istediği zaman değiştirebileceğine inanabilir. İnsanın umutları, hayalleri, en önemlileri mantığı ve duyguları değişmeye, dönüşmeye başlıyorlar zaman ile.
20'lerde hayatı anlamaya çalışmak; çok girift bir felsefe kitabını okurken düşünmeye ve akabinde sorgulamaya, ona muhalif fikirler üretmeye çalışırken dışarıdan gelen seslere kulak tıkarken zamanın geçmesine benzer.
Yorumlar
Yorum Gönder