Ana içeriğe atla

Eskici Hikayesi Tahlili

 ESKİCİ HİKAYESİ TAHLİLİ






KONU

Hasan’ın İstanbul’da yetim kalması ile Filistin’e halasının yanına gitmesi ve oradaki insanlarla ilişkisi.

TEMA

Vatan sevgisi,özlem,bağlılık.

İLETİ

İnsanın kendi toprağındaki insanla gurbet topraklardaki insan bir olmaz,insan daima vatanına hasret,sevgi duyar.

OLAY

Küçük Hasan’ın İstanbul’daki annesini ve babasını kaybettikten sonra halasınıın yanına Filistin’in ücra kasabasına gitmesi.Halasının bir satıcıyı çağırması ile o satıcının memleketlisi çıkması.Hasan’ın Arapça dili yerine kendi ana dili  olan Türkçe’yi konuşmak istemesi sonucunda eskiciyle saatlerce konuşmak istemesi ve ayrıldıkları zaman ağlamaları.

HİKAYEDEKİ KİŞİLER VE ÖZELLİKLERİ

Küçük Hasan:Beş yaşında,peltek,şirin konuşan,annesini ve babasını kaybederek hayata zor başlayan,vatan sevgisi olan,gözlemci,duygusal,üzüntüsünü kendi içinde yaşayan bir çocuktur. (Beş yaşında idi; peltek, şirin konuşmalarıyla da güverte yolcularını epeyce eğlendirmişti.)

 

Hasan’ın Halası:O dönemki Osmanlı topraklarında yaşayan,gösterişli(altın taktığı için),çarşaflı ,çatık kaşlı,iri benli bir ev hanımıdır. (Gerdanında, alnında, kollarında ve kulaklarında biçim biçim, sürü sürü altınlar sallanan kara çarşafı, kara çatık kaşlı, kara iri benli bir kadın.)

 

Eskici(Satıcı):Uzun yıllardır gurbetteki topraklarda yaşayan,memleketi İzmit olan,ayakkabıcılık mesleğinde ustalaşmış,vatan sevgisi olan,vatanındaki insanlara hasret kalan,orta yaşlı kimse. (Evin avlusuna sırtında çuval kaplı bir yayvan torba, elinde bir ufacık iskemle ve uzun bir demir parçası, dağınık kıyafetli bir adam girdi. Torbasından da mukavva gibi bükülmüş bir tomar duruyordu.)

MEKAN

Vapur,tren ve Filistin. [(Fakat vapur, şuraya buraya uğrayıp bir sürü yolcu bıraktıktan sonra sıcak memleketlere yaklaşınca kendisini bir durgunluk aldı:)(Hayfa’ya çıktılar ve onu bir trene koydular.)(Hasan, anası da ölünce uzak akrabaları ve konu komşunun yardımıyla halasının yanına, Filistin’in ücra bir kasabasına gönderiliyordu.)]

ZAMAN

Osmanlı dönemi,ilkbahar ve yaz mevsimleri arasında bir gün. [(Halasının yanındaki kadınlar da sarıldılar, öptüler, söyleştiler, gülüştüler. Birçok çocuk da gelmişti; entarilerinin üstüne hırka yerine elbise ceket giymiş, saçları perçemli, başları takkeli çocuklar...)]

DİL ve ANLATIM

Dil ve anlatım yoğun değildir.Dil ve anlatım halkın anlayabileceği biçimde akıcı,yalın,samimi,içten ve doğal bir şekilde kullanılmıştır.Benzetmelere,betimlemelere yer verimiştir.Olay ile çevreyi birlikte ele alarak aktarmıştır.Olay her zaman heyecanlı bir biçimde ve hareket içerisinde okuyucuya aktarılarak hikayeyi okuma isteği meydana getirilmeye çalışılmıştır. [(Yamaçlarında keçiler otlayan kuru, yalçın, çatlak dağlar arasından geçiyorlardı. Bu keçiler kapkara, beneksiz kara idi; tüyleri yeni otomobil boyası gibi aynamsı bir cila ile, kızgın güneş altında, pırıl pırıl yanıyordu.)]

BAKIŞ AÇISI

3.Tekil şahıs kullanıldığı ve bir de dış dünyada olup bitenleri gözlemlediği için ağır olarak gözlemci bakış açısı olarak gösterilmiştir. [(Durmadan, dinlenmeden, nefes almadan, yanakları sevincinden pembe pembe, dudakları taze, gevrek, billur sesiyle bir teviye konuşuyordu.)( Şimdi onun da kuşaklı entarisi, ceketi, takkesi, kırmızı merkupları vardı. Saçlarının ortası el ayası kadar sıfır makine ile kesilmiş, alnına perçemler uzatılmıştı. Deri gibi sert, yayvan tandır ekmeğine alışmıştı; yer sofrasında bunu hem kaşık, hem çatal yerine bürüp düğümleyerek kullanmayı beceriyordu.)]

ANLATICI

3.tekil şahıstır.Hikayenin cümleleri yaşayan karakterler tarafından anlatılmamış,dışardan bir göz tarafından anlatılmıştır. [(Eskicide saç sakal dağınık, göğüs bağır açık, pantolonu dizlerinden yamalı, dişleri eksik ve suratı sarı, sapsarıydı; gözlerinin akına kadar sarıydı. Türkçe bildiği ve İstanbul tarafalarından geldiği için Hasan, şimdi onun sade işine değil, yüzüne de dikkatle bakmıştı.)]

 

     ANLATIM TEKNİKLERİ

Anlatım tekniği olarak öykülemeye ve betimlemeye başvurulmuştur.Düşünceyi geliştirme yollarından da karşılaştırma kullanılmıştır.Diyalog tekniği,benzetme ve yer yer özetleme tekniğinden de yararlanılmıştır. [(Vapur rıhtımdan kalkıp tâ Marmara’ya doğru uzaklaşmaya başlayınca yolcuyu geçirmeye gelenler, üzerlerinden ağır bir yük kalkmış gibi ferahladılar:)(Evin avlusuna sırtında çuval kaplı bir yayvan torba, elinde bir ufacık iskemle ve uzun bir demir parçası, dağınık kıyafetli bir adam girdi. Torbasından da mukavva gibi bükülmüş bir tomar duruyordu.)(Kalanlar, bilmediği

bir dilden konuşuyorlardı ve ona İstanbul’daki gibi:

-Hasan gel!

-Hasan git!

Demiyorlardı; ismi değişir gibi olmuştu. Hassen şekline girmişti:

-Taal hun yâ Hassen,

Diyorlardı, yanlarına gidiyordu.

-Ruh yâ Hassen...

Derlerse uzaklaşıyordu.)]

HİKAYENİN BÖLÜMLERİ (PLAN)

Serim,düğüm ve çözüm bölümlerinden oluşmaktadır. [(Hem Maupassant tarzı hikayeler bu plan ile yazılır hem de hikaye belli bir düzen yani hikayenin olayını ilk paragraflarda(serim bölümünde) ana konusu şeklinde anlatılmış,düğüm bölümünde olayı kargaşaya sokmuş,son paragrafta ise bir sonuca varılmıştır.)]

HİKAYENİN TÜRÜ

Maupassant Tarzı (Klasik Vak’a)(Olay) Hikayedir. [(Bu tür öykülerde olaylar zinciri, kişi, zaman, yer öğesine bağlıdır. Olaylar serim, düğüm, çözüm sırasına uygun olarak anlatılır.Olay, zamana göre mantıklı bir sıralama ile verilir, düğüm bölümünde oluşan merak, çözüm bölümünde giderilir.)]

HİKAYENİN YAZILDIĞI ANLAYIŞ

1909 yılında öykü yazmaya başlayan ve edebiyatımızda öykü türünün önemli sanatçılarından olan Refik Halit Karay, sanatının ilk yıllarında Servet-i Fünûn topluluğunun etkisindedir. Ayrıca, Fransız edebiyatını yakından takip ettiğinden, realizm ve natüralizmin özellikleri, yazarın öykülerinde kendini belli eder. Maupassant tarzı (olay) öyküler veren yazarın eserlerinde, kahramanlar yaşadıkları çevre ile birlikte ele alınırlar.

KİŞİSEL DEĞERLENDİRME

Refik Halit Karay tarafından vatan sevgisi temalı hikayeyi güzel,halkın anlayacığı bir diille yazılmış,insanın kendi toprağı dışında yani gurbette rahat edemeyeceğini her zaman ama her zaman kendi ülkesinin arayacağından bahsetmiştir.Olayı ve çevreyi birlikte ele alarak ve olaylardaki heyecanı yüksek seviyede tutarak sürükleyici bir hikaye yazmıştır.Vatanımızın olduğuna ve ana dilimizi konuşabildiğimize şükretmemiz gerektiğini anlatmıştır.

     Hikayenin sonunu siz yazsaydınız nasıl olurdu?

Küçük Hasan,eskicinin işi bitince gideceğini anladı ve eskiciye bakıp ağlamaya başladı.Ardından hasan ile göz göze gelerek eskici de ağlamaya başladı.Eskicinin işi bitti ve başka iş bulmak için kalktı,eşyalarını topladı ve başka sokaklarda

Çalışmaya devam etti.O sırada Hasan’ın halası ‘’Hasan , aleasha'jahiz , taeal 'iilaa huna(Hasan yemek hazır buraya gel.)’’ dedi.Hasan koşarak halasının yanına gitti ve hala o satıcıyı düşünüyordu,aynı vatanlısını…Akşam oldu herkes yataklarına girmişti. Herkes uyumuya çalışıyordu.Bir yatakta üç kişi nasıl uyayabilirse tabi…Eskici ile İstanbul’a dönmeyi düşünüyordu,hayallerini kuruyordu.Sabah hep beraber uyandılar,Hasan’nın ağzını yine bıçak açmıyordu.İçine kapanık biri olarak devam ediyordu Filistin’in bir kasabasında.Okulla gidip,bir meslek sahibi olup,İstanbul’a vatanına dönecekti. Her gün azim ve kararlığı ile çalıştı çabaladı kendini.Aklındaki düşüncesini eskici’ye anlattı. ’’İnşallah bir gün hayallerin

gerçek olur’’dedi eskici ve şunuda ekledi ‘’Ben okuyamadım ve kendime anca bu kadar yetebiliyorum,elimden bir yardım gelirse yapmaya çalışırım.’’dedi memleketlisi.Başka bir şehirde kendi içlerinde bir dayanışma gösteriyorlardı.Bakalım hayat küçük Hasan’a daha ne tür zorluk çıkaracaktı. Seneler seneler …..geçti.Hasan Filistin’in kasabasında tek başına müstakil evinde 5 yaşında neler hayal ettiğini düşünüyordu ve tam o sırada kapı çaldı.Kalktı ayağa, kapıya yöneldi ve bir baktı karşısında Eskici…’Yürü İstanbul’a gidiyoruz hazırlan hemen.’dedi.’Hasan’ın canına minneti ,hayallerinin peşinden koşuyordu.Eskicinin arabasına binip İstanbul’a gidiyorlar,hızlı hızlı,şen şakrak…Bir anda karşılarına araba çıktı ve kaza yapmışlardı.İkisi de oracıkta son nefeslerini

verip,ölmüşlerdi.Hayat eskiciyi ve Hasan’ı bu kadar zorladığı halde onlar hayallerinin peşini bırakmamıştı.

!UNUTMAYALIM!’Hayallerimiz bizi  biz yapan düşüncelerdir.Hayalleri uğrunda başaranlar ya da başaramayanlar aklımızda her zaman kalırlar.’

 

                                                                                                                                                

Destek, talep ve görüşlerinizi yorumlarda belirtirseniz sevinirim.

Yorumlar

Bu blogdaki popüler yayınlar

Yirmi

-20          20. Bir çocuk bile ilk zamanlar ona kadar saymayı öğrenir, yirmiye kadar saymak zordur onun için. Bizler ise dünyada yaklaşık 20 yıldır ruhumuzla, bedenimizle varız. Ruh için fazla, insan hayatı için kısa sayılabilecek yıl sayısı kadar.           İnsan neden memnun olmaz? Küçükken büyümek, büyürken küçülmek ister. İnsan geri getiremeyeceği ya da durduramayacağını bildiği şeylere etki edemeyeceğini bildiği için memnuniyetsizleşir. Küçük iken büyüyünce her şeyin güzel olacağını, istediğimiz gibi yaşayacağımızı umarak büyüdük. Ama öyle değilmiş.           Bir olgunun belirsiz olması durumu bizi tedirgin eder. Sonucu iyi olsa bile. İnsan önünü, arkasını net bir biçimde görmek ister. Ancak yirmili yaşlar öyle değil. Hayatımızdaki hiçbir şey belli değil. İleride ne olacağımız belli değil. İnsanın bu yaşlarda varoluşsal sancılar çekmesi normal herhalde. Karşısına çok fazla seçenek çıkıyor: mesleği, ilgi ala...

Albert Camus / Yabancı Eleştiri Yazısı

ALBERT CAMUS / YABANCI ELEŞTİRİ YAZISI Yabancı Albert Camus (Fransızca aslından çeviren: Ayça Sezen). İstanbul: Can Sanat Yayınları, Mart 2021, 112 sayfa.           Albert Camus (Fransızca telaffuz: [albɛʁ kamy]; 7 Kasım 1913 - 4 Ocak 1960), Fransız yazar ve filozof olan Camus varoluşçuluk ile ilgilenmiştir ve absürdizm akımının öncülerinden biri olarak tanınır; fakat Camus kendini herhangi bir akımın filozofu olarak görmediğinden, kendini bir "varoluşçu" ya da "absürdist" olarak tanımlamaz. 1957'de Nobel Edebiyat Ödülü'nü kazanarak, Rudyard Kipling'den sonra bu ödülü kazanan en genç yazar olmuştur. Ödülü aldıktan 3 yıl sonra bir trafik kazasında ölmüştür. Yazar, deneme, roman, hikaye, oyun türünde birçok eserler vermiştir.           Ayça Sezen, İstanbul’da doğdu. Saint Benoit Fransız Lisesi’ni bitirdi. Lisans eğitimini İstanbul Üniversitesi Fransız Dili ve Edebiyatı Anabilim Dalı’nda tamamladı. Çeşitli yayınevlerinde çalıştı. Halen çevi...

Köpek Kalbi

 Köpek Kalbi   “Tiyatro Eleştiri Yazısı” Kapak Tasarımı: Genco Demirer.          Mihail Bulgakov’un 1925 yılında yazdığı ancak 1987 yılına kadar Rusçada yayımlanmayan Köpek Kalbi adlı kitabı Onur Demircan yönetmenliğinde (ilk oyun) 23 Ocak 2025'te Müze Gazhane'de  uyarlanarak seyircisiyle buluşmakta. Acayiptir ki 28 Ocak'ta ''Cadı Kazanı'' tiyatrosuna da gitmiştim. Oyuncular; Ali Gökmen Altuğ , Cander Çandarlı , İrem Arslan , Onur Şirin .           Şarik , bir sokak köpeğidir. Bir gün üzerine kaynar su dolu tencere dökülür, bir cerrah onu bulur ve evine götürür, iyileştirmeye çalışır. Daha sonra köpeğe bir insanın Türk eyerini ve erkek testislerini nakleder. Bu deneyin sonucunda Şarik insanlaşmaya başlar. Sovyetler Birliği'nde iş bile bulur, yavaş yavaş sosyalist bir vatandaşa dönüşür. Can Yayınları, Köpek Kalbi.           Tiyatro iki saat ve iki perdeden oluşmaktadır. Açıkçası benim ilk uzun t...