Köpek Kalbi
“Tiyatro Eleştiri Yazısı”
Mihail Bulgakov’un 1925 yılında yazdığı ancak 1987 yılına kadar Rusçada yayımlanmayan Köpek Kalbi adlı kitabı Onur Demircan yönetmenliğinde (ilk oyun) 23 Ocak 2025'te Müze Gazhane'de uyarlanarak seyircisiyle buluşmakta. Acayiptir ki 28 Ocak'ta ''Cadı Kazanı'' tiyatrosuna da gitmiştim. Oyuncular; Ali Gökmen Altuğ, Cander Çandarlı, İrem Arslan, Onur Şirin.
Şarik, bir sokak köpeğidir. Bir gün üzerine kaynar su dolu tencere dökülür, bir cerrah onu bulur ve evine götürür, iyileştirmeye çalışır. Daha sonra köpeğe bir insanın Türk eyerini ve erkek testislerini nakleder. Bu deneyin sonucunda Şarik insanlaşmaya başlar. Sovyetler Birliği'nde iş bile bulur, yavaş yavaş sosyalist bir vatandaşa dönüşür.
Can Yayınları, Köpek Kalbi. |
Tiyatro iki saat ve iki perdeden oluşmaktadır. Açıkçası benim ilk uzun tiyatro deneyimimdi. (25 Ocak 2025 - Müze Gazhane) Ancak sahnedeki dekorlar, oyunculuklar, sis efektleri seyircileri oyuna oldukça bağlamakta. Kitabı okumadan izledim. Daha sonra kitabı okurken sahneler gözümde canlandı. 132 sayfalık kitaba oldukça bağlı kalınmış ve detaylar işlenebilecek ölçüde işlenilmiş. Kitapta Darya Petrovna adında geçen aşçı, eve baskında gelen memurlardan bazıları oyunda bulunmamakta. Oyunda Isadora Duncan yerine (kitapta geçmekte) Stalin'in kızına gönderme yapılmakta, bunun nedenini çok anlamış değilim.
Gölgelendirmeler kullanmak sahneye farklı bir hava katmış. Yuvarlak bir pistin etrafında ameliyathane, yemek odası, çalışma odası, muayenehane tasvir edildi. Bunların hepsinin akış içinde yapılması çok zordur, ancak bir seyirci olarak çok sevdiğimi belirtmek isterim. İrem Arslan'ın rolden role geçmesine hayran kalmamak elde değil, bu akışta bunu yapmak çok zor olmalı. Müzik seçimlerinin de güzel olduğunu söylemeliyim. Yer yer Şarik'in söylediklerinin duyulamadığını da belirtmeliyim.
Köpek Kalbi insanın bencilliğine ortaya çıkarıyor. İnsan kendini hep bir sınıfta görür ve kendi altındakilerini hor görür. Şarik bu duruma da baş kaldırıyor ve ona nasıl davranıyorlarsa Flipp Flippoviç ve Doktor Bormental'in yüzüne karşı net biçimde söylüyor.
Şarik, hayatı çok önemsediğimizi, çok kurallar koyduğumuzu, burjuva olarak hayatı mutlu yaşayacağımıza inandığımız evreni red ediyor. Flipp Flippoviç'e karşı çıkıyor, Şarik'i suçlarken kendisinin de suçlu olduğunu söylüyor. Yaşamak her şeye sınırlar, kurallar koymak mıdır? Dilediğimizce, özgürce yaşasak daha güzel olmaz mı?
''Siz de hep aynı... Tükürme. Sigara içme. Oraya gitme... Ne oluyor yani? Tramvayda gibi. Neden yaşamama izin vermiyorsunuz? 'Babacım' konusunda ise haksızsınız. Ameliyat yapmanızı ben mi istedim?'' diye havladı adam. ''Ne güzel iş! Hayvanı yakala, kafasını bıçakla dilimle sonra da tiksin. Ameliyat izni verdim mi size? Üstelik yakınlarım da vermedi. Aslında size dava açma hakkına bile sahibim.'' (Köpek Kalbi, Sayfa 78-79)
Yönetmen Onur Demircan'ın Köpek Kalbi ile ilgili Yazısından;
''... Romanın yazılmasının üzerinden tam yüz yıl geçti, romanı yasaklayan devlet adamları ve rejimler çoktan tarihe gömüldü. Ama sokak köpeği Şarik ve Profesör Preobrajenski’nin çatışması dünyanın her yerinde, zamansız bir inatla var olmaya devam ediyor.
Bu kısacık romanın son sayfasına kadar, sadece tüyler ürperten ama gülünç bir dönüşüm hikayesi okuduğunuzu sanıyorsunuz. Ta ki kitabın kapağını kapatana kadar. O anda benim aklımda tek bir soru vardı: peki, nasıl sağlanır bu toplumsal barış? Toplumu oluşturan grupları birbirine düşürmek için neden bir kıvılcım yeter? Farklı gruplar nasıl bir arada yaşar? Oyunun iki kutbu Şarikov ve Profesör Preobrajenski neden asla anlaşamazlar?
Bugün aynı ideolojide olmadığımız insanlar hakkında apartmanda, iş yerinde, sokakta biz neler düşünüyoruz? Hepimiz kendi doğrularımızdan o kadar emin ve diğerinin yaşam tarzını değiştirme konusunda öyle sonsuz isteğe sahibiz ki. ...
Köpek Kalbi bu sorulara bir cevap vermeyecek. Ancak tedirgin edici bu soruların kökenine bir bakış atmaya çalışacak. Ama bunu hicvederek, bükerek ve karanlık bir yerden gülünç bir hale getirerek, modern bir Frankenstein masalı olarak anlatmayı deneyecek. Umarım sorduğumuz o zor sorunun cevabını bulmamıza sol böğrü haşlanmış, ölmek üzere olan bu sokak köpeği biraz olsun yardımcı olabilir.''
Her rejim bir süreyi doldurduktan sonra totaliterleşmeye başlar. Halk bu baskıya dayanamayıp özgürleşmeye çalışır. Bu özgürleşmeyi kitaplar yazarak, tiyatrolar sergileyerek, gazeteler oluşturarak sağlamaya çalışır. İster Sovyet rejimi olsun ister başka rejim eninde sonunda yok olmaya mahkumdurlar.
Tiyatrodaki 'İnsan dediğimiz varlık iki ayaklı olmasından mı ibaret.' sözü beni çok etkiledi. Sahi insan iki ayaklı, konuşan, entelektüel seviyesini yükseltmeye çalışan biri mi? Sık sık köpeğe Filipp Filippoviç (Şarik'i insana dönüştüren bilim insanı) baskı uyguluyor (tıpkı günümüz dünyasında toplumun yarattığı baskı gibi), kendi benliğinde yaşadıklarını unutturmaya, istedikleri (bilindik) bir insan profili yaratmaya çalışıyorlar. Şarik'i onlardan farklı oldukları için suçluyorlar. Şarik'in ruhu bir proleter olmasına rağmen onu burjuva yapmak istiyorlar.
Tiyatronun son sahnesinde arka plandaki müzik ile Şarik'in köpek arkadaşlarına haykırışı beni oldukça etkiledi. Orada totaliter rejimin oluşturduğu baskı ortamından kurtulmak için (bunu belirtmeden) haykırdığı çıkarımını yaptım.
Sonuç olarak RSFSR (Rusya Sovyet Federatif Sosyalist Cumhuriyeti) 'ye bir ilginiz, hayatı anlamlanlandırmaya bir çabanız varsa kesinlikle izlemeniz gereken bir tiyatro oyunu. Yeni nöronların keşfedilmesini sağlayan bir oyun :)
Yorumlar
Yorum Gönder